
Bir zamanların ismi unutulmuş meşhur bir halk ozanı vardı. Anlattığı hikâyelerin ucu bucağı yoktu ve öyle
hikâyelerdi ki bunlar, onu dinleyenler işittiklerinin tek bir kelimesini bile hiç unutmazdı.
Genç ozan, elinde eski lavtasıyla diyar diyar gezer, bir köyden duyduğunu öteki köye götürür, bir kasabadan
dinlediğini öteki kasabaya taşırdı. Ancak bazen öyle öykülere denk gelirdi ki bunları öğrendiği gibi başka
kimseye anlatmamaya yemin ederdi. Zihninde hapsolmuş bu öyküler, bazen uyumasına bile mâni olurdu. O
da bu yükten kurtulmak için kendince bir yöntem geliştirdi. Ölümlü kulaklara ulaşmaması gereken sonsuz
hikâyelerini ölümsüz olanlara anlattı. Ozan, yalnızca sırtını doğrultabilmek ve yükünü hafifletmek adına
ölümsüzlere güvendi ama ölümsüzler, ona ihanet etti.
Bir zamanların ismi unutulmuş meşhur bir halk ozanı vardı. Anlattığı hikâyelerin ucu bucağı yoktu ve öyle
hikâyelerdi ki bunlar, onu dinleyenler işittiklerinin tek bir kelimesini bile hiç unutmazdı.
Genç ozan, elinde eski lavtasıyla diyar diyar gezer, bir köyden duyduğunu öteki köye götürür, bir kasabadan
dinlediğini öteki kasabaya taşırdı. Ancak bazen öyle öykülere denk gelirdi ki bunları öğrendiği gibi başka
kimseye anlatmamaya yemin ederdi. Zihninde hapsolmuş bu öyküler, bazen uyumasına bile mâni olurdu. O
da bu yükten kurtulmak için kendince bir yöntem geliştirdi. Ölümlü kulaklara ulaşmaması gereken sonsuz
hikâyelerini ölümsüz olanlara anlattı. Ozan, yalnızca sırtını doğrultabilmek ve yükünü hafifletmek adına
ölümsüzlere güvendi ama ölümsüzler, ona ihanet etti.